top of page

Kendini Kaldır Aradan, Ortaya Çıksın Yaradan

  • Bilge Maitri
  • 15 Ağu
  • 2 dakikada okunur

Akışa bıraktım diyebildiğim anlar işte böyle geliyor. Bir süreçteyim ya da bir yoga çalışmasında bir anda kendimi kayda alıyorum ve perspektif daralıyor. Anın içinde özelleşmiyorum sadece küçülüyorum, olasılıklardan birini seçip gerçeğe döküyorum. Kamera tuşuna basmak beni maddeleştiriyor. Bir yanda öz olmaya çabaladığım yolum bir yandan kendi karanlıklarımı aydınlatmalarımı paylaşma isteğim. Kayda aldığım her ana tanık geldiğinden maddeleşiyorum tıpkı çift yarık deneyi gibi; araya gözlemciyi koyunca enerjiden maddeye, soyut halden daha somutlaşmaya geçiliyor. Bu hislerimi yazıya dökmemle bile gözlem başlamış oluyor. Hatta rüyadan uyanıp gözleri açtığım, kısacası duyularımla deneyim başladığında perde iniyor. Olasılıklar denizinden bir gerçeklik atfediyorum o oluyor zannediyorum ve yaşıyorum. 

  

Oysa ki bu gözlemciyi aradan çekebildiğim anlarda olasılıkların hepsinde var olmuşluk ya da tamamen yok olmuşluk tanım bile veremiyorum bakın gördünüz mü bu gözlemciyi aradan çekmek işte böyle bir halsizlik.


Bu gözlemciyi aradan çekmeyi düşündüğümde aklıma Yunus Emre Hzlerinin “ Kendini kaldır aradan, ortaya çıksın yaradan” sözü geliyor. Anlıyorum ki gören ve görülen ayrılıyor. Ben yazdım, ben okudum, ben yaptım tüm bu benlik atfıyla gözlemci Ben’in arkasında gizleniyor. Halbuki gözlemciyi aradan çekebildiğimde yani biraz da etiketsizleşmelerle geliyor özgürleşme hali. Benleri azaltmak, gözlemcileri küçültmek için çabalıyorum. Gözlemciyi aradan çıkartmak için kaydı kapatmaktan daha fazlası gerekiyor. Kayıt altına alma isteğini bile izleyip, sonra onun da arkasına geçmekle. Sonra; orada bir yerde, hiçbir gözün bakmadığı, hiçbir kelimenin dokunmadığı o boşlukta bir varlık hali beliriyor. Ne ben varım, ne yazı, ne ses. Sadece olan var.


Ve işte o zaman belki gerçekten görünüyor Yaradan. Ve yeniden bir toz zerreciği gibi küçülüyor tanımladığımda bu varlık ve yokluk hali. Zıtlık, kutupsal birbirini ancak tanımlamayla görünür kılan bu alemin elementleri arasında gözlemciyi araya koymamak ya da aradan ara ara çekmeyi hedeflemek ağır akıntılara karşı kulaçlamak gibi geliyor. Hiç denememektense hep bir kulaç atarak bazen geri bazen ileri ama hep daha yakın ilerliyorum. 


Gözlemcinin tamamen aradan çekilmesi acaba ölümle gelebilir mi? Çünkü rüya da bu mümkün ve rüya yarım ölüm hali beyin frekanslarımızın daha yavaşladığı bir hal. O zaman yavaşlayan frekans yoğunluğu ile ölüm haline yakın hallere bir bakıyorum; ibadet ve meditasyon çalışmaları… Ölmeden önce ölmek bu mu peki? Diye bir ses yükseldi şimdi yazıyı yazarken. ölmeden önce ölmek hali gözlemciyi aradan çekebildiğimiz , daha odaklı yoğunluğu azalmış beyin frekanslarının geldiği durumlar mı oluyor, olabilir mi?

 
 
 

1 Yorum

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Misafir
15 Ağu
5 üzerinden 5 yıldız

Çok derin ve güzel bir yazı. Emeklerinize sağlık.

Beğen
bottom of page